19 Mayıs 2009 Salı
6 Ocak 2009 Salı
Hakkımda
Akşehir’de doğup çocukluğu Akşehir’de geçen birisi olarak; çocukluk hayalini gerçekleştiren beklide ender kişilerden biriyim.
1976 yılında Dünya Kupası maçlarında finali Almanya ile Çekoslavakya oynayacaktı ve finali köyümüze Almanya’dan her sene tatile gelen ve Almanya’dan gelirken getirdiği televizyonu kahvesine kuran birisi henüz 7 yaşlarında olduğum için, kahvesine almamış ve maçı seyredememiştim. Camdan seyrettiğim kadarıyla heyecanlı ve güzel bir maçtı, hatta uzatmalara gitmiş ve penaltılarda normal skoru 2—2 biten maçın penaltılarda 6—4 Çekoslavakya’nın almasına sevinmiştim. Çünkü beni maçı seyretmeye almayan Almanya’dan gelen köylümüzün izin vermemesi ve onun üzülmesi için dua etmiştim. Kimbilir beklide benim dualarım kabul oldu ve Almanya kaybetti. O kişinin o anki öfkesi beni mutlu etmişti. Maçın skorunu bu kadar net bilmemin bir sebebi de, o akşam net olarak öğrenememiştim ve ertesi sabah kendi kümesimizden aldığım yumurtaları, köyümüzdeki bakkal dükkanına satarak ve eskiler bilirler ilk telefonlar kolla çevrilen ve iletişim kurmak için neredeyse saatler harcadığımız bir cihazdı.
Kolla çevire çevire İstanbul’daki Hürriyet gazetesine ulaştım ve heyecanla sonucu öğrenmek istedim. Telefona çıkan kişi bana sonucu söylerken arkadan gelen sesler ve karmaşa, hadi abi noldu, geç kaldık, kameradan kontakları aldın mı gibi sesler ve iletişim biçimi beni etkilemiş olmalı ki; telefondaki kişiye abi benim adım Fikret Özcan, bu ismi unutma bir gün senin çalıştığın yerde çalışacağım dediğimi hatırlıyorum.
Aradan geçen yıllar, ve 1987 yılında kaybettiğim babamdan sonra ailemin ben askerde iken İstanbul’a taşınması, sanki daha önceden kurgulanmış gibi gelişen olaylar neticesinde, 1990 yılından askerlik dönüşümde, ilk defa çocukken, (abimin nişanında) geldiğim İstanbul’a tekrar ve yaşamak için, çalışmak ve çocukluk hayalimi gerçekleştirmek için gelmenin heyecanı vardı.
Ailemden taşındıkları adresin tarifini sadece bir defa bile almıştım ve dönüşte eve kendim gitmek ve evi bulmak, İstanbul’u tanımak ve kendimi kabullendirmek için başarmalıydım. Otogarda indikten sonra evin bir ön sokağına kadar geldim ve yeni yapılaşan bir sokak olduğu için henüz tabelası olmadığından, yan taraftaki sokaktan telefon açarak ben geldim, tam olarak nerde diye sorduğumda sadece 50 metre yakına kadar gelebilmem hiç tarif almadan ve bilmeden bu kadar yaklaşmam beni hem şaşırttı hem de mutlu etti.
Eve geldikten yarım saat sonra annemden aldığım harçlıkla ben işe başvurmak için Hürriyet Gazetesine gideceğim diye evden çıktım ve 2 saat kadar sonra hayal ettiğim yerdeydim. Görüşmede öğrendiğim kadarıyla bir hafta önce eleman alımı için ilan verilmiş ve yeterli eleman alınmıştı. Yaklaış 1 saatlik bir görüşme sonucunda ne kadar istekli ve içten olduğumu anlamış olmalı ki yaklaşık bir saatlik görüşmenin sonunda çeketini çıkar ve işe başla denmesi beni inanılmaz mutlu etmişti.
1990 yılının sonlarında başlayan gazetecilik maceram böylece başlamış oldu. Değişik birimlerde görev aldıktan sonra en son 1997 yılının ortalarında o anki ismiyle Doğan Medya Gurubu (DMG), daha sonra Doğan Burda Rizzoli (DBR) bizim tabirimizle ise; Hürriyet Dergi Grubunda Reklam Teknik Müdürü olmuştum.
2004 aralık ayının 13’üne kadar da bu görevde bulundum. Kazandığım deneyimlerim ve çalıştığım süre içinde dışarıdan birçok firma ve kurumla da iletişimde bulunmam, iletişimin ne kadar önemli olduğunu, yaşayarak ve gözlemleyerek öğrendim.
Kazandığım bu tecrübeleri ve gözlemleri; önce bahçeşehir’de yayınlanan dergide daha sonra İstanbul Üçüncü Bölgede yayınlanmaya başladığım, Boyut Dergi’de devam ettirdim. (Boyut Dergi’nin isim hakkını, 1993 yılında dönemin İstanbul Valisi olan, Hayri Kozakçıoğlu’ndan aldım.)
Akşehir Hakkında Genel Bilgiler
Batı Cephesi Karargâhı Binası
Bina, Şifa Hamamı’nın yanında yer almaktadır.
230 m2’lik alana sahip bina; çeyrek bodrum, zemin ve bir kat olarak inşa edilmiştir. Zemin kat taş, üst kat ise bağdadi ve çatısı kırma çatılı olup, alafranga kiremit örtülüdür. Pencereleri, Türk mimari öğelerine uygun dikdörtgen şekilli olup, alt kat pencereleri kanatlı, üst kat ise giyotin tarzında yapılmıştır.
Çift katlı zemin kapısından içeriye girildiğinde, zemin katın idari kısımlara ayrıldığı gözükür. Tabanı ve tavanı ahşap olan salonun ortasında, tavanı destekleyen ahşap bir direk vardır. Salona açılan sekiz adet oda kapısı bulunmaktadır.
Bina, 1905 tarihinde Bostan Bey tarafından Belediye Binası olarak yaptırılmıştır. 1921 yılında Kurtuluş Savaşı’nın başlaması nedeniyle, Alagöz’deki Batı Cephesi Karargâhı Akşehir’e nakledilir. Belediye binası olarak kullanılan yapı, karargâh için orduya tahsis edilmiştir. Kurtuluş Savaşı sırasında Akşehir, bağımsızlık mücadelesinin dönüm noktasını oluşturan, Taarruz Kararı’nın alındığı yer olma özelliğine sahiptir. Bu bina, 24 Kasım 1922 tarihine kadar karargâhlık görevini sürdürür. Savaşın bitmesiyle, belediye binası olarak kullanılmaya devam eden yapı, 1966 yılında belediye tarafından müze olarak kullanılması karşılığında, Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilmiştir. 1981 yılında da, geçirdiği tamiratlar sonunda bugünkü halini almıştır. Günümüzde, Ulu Önder Atatürk’ün kişisel eşyalarının ve Kurtuluş Savaşı Dönemi’ni yansıtan çeşitli eserlerin sergilendiği bir dokuya sahiptir.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
Akşehir Evleri
Akşehir Evleri; Anadolu Coğrafyası’nın sivil mimari örneklerini, geçmişten günümüze kadar koruduğu için, önemli bir yere sahiptir. Kentin kendine özgü kimliği, tarihsel süreç içerisindeki toplumsal olguları, kültürel ürünleri, doğal çevre imkanlarını değerler içerisine alınması, insanlar arasındaki iletişimler, bina, sokak ve meydanları özel bir yerde kurgulanmayı ortaya çıkarır.
Sıra evlerden oluşan sokakların dokusunu; bazen yan yana, bazen sırt sırta, bazen de birer atlayarak oluşturulmuş bahçe ve avlular belirlemektedir. Bu avlular doğayı, kentin yaşamıyla birleştirmiştir. Evlerin yan özel nitelikleri, sahanlık girişleri, özgün kapı çözümleri, cumbaları, sokakların ve şehrin kimliğine özellik katmaktadır.
Orta Hamam’dan Gavur Hamamı’na dek, Değirmen Sokak’taki evlerin birçoğunun alt katlarında dükkan vardır. Eskiden, Müslüman olmayan bu evlerin hanımları, burada oya yapıp satarlarmış.
Genel Özellikleri
Evler genelde iki katlıdır. Özellikle eğimden kat kazanılan yerde, giriş katının altı, bahçe katı olur. Evlerin tabanları ve tavanları ahşap; mutfakları ve kilerleri damlı ya da kiremitli, kim geldi pencereli evleri vardır. Bu evler bugün, sit alanı içerisinde yer almaktadır. Evlerde, kat sayısı artsa da plan değişmiyor. Ev yaşamı içerisinde, ortak kullanım alanları kendini gösterir. Özellikle alt kat odaları, bazen oturma yeri olarak kullanılmış, bazen de fonksiyonu değiştirilerek mutfak görevini üstlenmiştir. Ama asıl gelenekte mutfak, ayrı bir bölümden oluşmaktadır.
Evlerin banyo bölümleri, genellikle odalardaki yüklüklerin içinde oluşturulmuş ve basit öğeler içeren yıkanma yerleri (Gusülhane) vardır.
Pencereler, önceleri giyotin, sonradan giyotinin bir yarısı ortadan ayrılıp, iki kanada dönüştürülmüştür.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
Nasreddin Hoca Türbesi
Konya Akşehir ilçesi surlarının doğusunda kendi ismi ile tanınan mezarlıkta bulunan Nasreddin Hoca Türbesi’nin yapıldığı tarih kesinlik kazanamamıştır.
Günümüze kadar büyük değişiklikler geçiren türbe iki bölümden oluşur. Dışta, oniki desteğe oturan revak tipinde bölüm, içte ise, altı silindirik sütuna oturan, üzeri kubbe ile örtülü baldaken bölüm bulunur. Dıştaki bölümün üzerinde metal levhalarla kaplı piramidal külah yükselir. Geçmişte bugünkü haline en yakın onarım II.Abdülhamit zamanında yapılmıştır. Mezar iç bölümün ortasındadır.
Değişik zamanlarda yapılan onarımlarla özgünlüğünü yitiren bu yapıyı Akşehir Kaymakamı Şükrü Bey 1905 yılında yaptırmıştır. Eski yapıdan yalnızca ortadaki ana türbe bölümü günümüze gelebilmiştir. Bu ana türbe bölümünü altı sütunu birbirine bağlayan sivri kemerlerden oluşan bir revak çevrelemektedir. En dışta 12 köşeli mermer kaideye oturan 12 sütun sıralanmıştır. Türbenin üzerini 12 köşeli çinko külahlı bir çatı örtmektedir.
Mermer sandukanın başucunda Nasreddin Hoca’nın yaşamını simgelemek üzere ölüm tarihi olan h.683 (1284) ters olarak 386 şeklinde yazılmıştır. Bugünkü görünümüyle bu türbenin mimari bir özelliği bulunmamaktadır.
Tarihsel Bilgi:
Selçuklular ve beyliler devrine ait il yazıcı defterleri günümüze kadar gelmediği için Nasreddin Hoca Türbesi ve Medresesi hakkında bilgi yoktur. Nasreddin Hoca vakıflarına ait en eski kayıt Fatih devine aittir. Fatih’in Karamanlı Beyliğini ortadan kaldırdıktan sonra H. 881/M. 1476 tarihinde yaptırdığı emlak ve vakıf tespiti Ankara Kuyudu Kadimi Arşivinde bulunan 556 nolu defterde kayıtlıdır. Bu kayıtlarda Nasreddin Hoca’nın Türbe ve Medresesinin kaydı şöyledir.
“Vakıf Mevlana Nasreddin Rahmet-Allahü aleyha rahmete vasi’a mübareke harabe mütevece ve medresesi içün vazı’a olunan yerlere Hacı İbrahim nam kimesne mutasarrıf.33, Bahçe-i Tur Ali: dönüm.10, bağ Hacı Nebi*:10, bağ Musa oğlu 10, Zemin medrese. Derdest birader Yakup lenk:3
“Buna göre medrese ve türbenin vakfı Tur Ali Bahçesi, Hacı Nebi (Bibi) ve Musa oğlu bağları ile Topal Yakup’un biraderinin elinde bulunan medrese arsası vakıf mallarıdır. Vakfın tasarrufu Hacı İbrahim isimli birisi tarafından yürütülmektedir.
II. Beyazıd devrinde H. 906/M. 1500 tarihinde yapılan vakıf tespitinde Nareddin Hoca Türbe ve medrese kayıtlarında rastlamıyoruz. Çünkü il yazıcılar ancak yaşayan vakıfları yazarlar. Bundan da anlaşılıyor ki Nasreddin Hoca’nın bu tarihte türbe ve medresesi haraptır.
Türbenin ilk şekli 6 kalın mermer sütunun taşıdığı kubbeden ibaret olup, etrafı açıktır.
Türbeyi ziyaret eden Evliya Çelebi şöyle tarif eder: “Nasreddin Hoca Akşehir haricinde kubbe ve türbeyi malümesinde defnolunmuştur. Canibi erbaasını parmaklık ihata etmiştir”. Akşehir’i geçen asırda ziyaret eden Charles Texiere, Nasreddin Hoca’nın türbesini görmüş ve eserinde şöyle anlatmıştır. “Akşehir bir dağın eteğine bina edilmiştir. Kasabanın işgal ettiği arazi çok geniş ve evlerin etrafı bahçelerle muhattır. Sokaklar dar ve harabe enkazı ile doludur, camileri bile muntazam değildir. Santon Haco Nureddinin türbesi garp tarafın kenar mahallesindedir. Bu türbenin etrafı direklidir. Direkler eski abidat harabesinden alınmıştır. Kabristanın enkazı mimariye ile dolu olması buradaki belde-i kadiminin mühim bir şehir olduğuna delalet eder.”
Akşehir’de H. 1295/M. 1878 tarihinde Kaymakamlık yapan Bereket zade İsmail Hakkı Bey “Yad-ı Mazi” isimli hatıratında Nasreddin Hoca’yı şöyle anlatır. “Zahiri handefeza, batını hikmetnüma o menakıbi latifesiyle dasitanı cihan olan Hoca Nasreddin Hazretleri de Akşehir’de metfundur.Türbesi Konya caddesi üzerindedir.Türbe-i şerifinin tahayyül ettiğimiz gibi vaktiyle dört tarafı açık olduğu halde ,büyük bir kilitle kitlenmiş,büyük bir kapısı varmış.Ahiren bazı vücuhi memleket tarafından üzeri kiremitli ve etrafı tahta parmaklıklı olarak çatı altına alınmış;bazı mahallelerdeki cami şadırvanları tarzında inşa edilmekle şimdi eskisi kadar değilse de yine yekli bina ile muhteviyatının her halinde bir eser garabeti müşahede olunur. Hoca merhumun kabri üstüne mevzu ufacık bir sandukanın bir imame mübalağa olmasın ama sandukanın hemen sülüs miktar yerini tutuyor”
H. 1310/M. 1892 yılında türbeyi İhtifalci Ziya Bey ziyaret etmiştir.”Bursa’dan Konya’ya” isimli eserinde türbe hakkında şunları söyler: “Duvarın üstündeki demir parmaklığa rasgelen bir bez parçası, püskül teli, pamuk ipliği bağlamış olduğundan parmaklık görünmez olmuştur. Çatının kenarını tutan bu direklerle duvar arasında dairen medar bir açıklık vardır. Heyeti hazırasından anlaşılıyor ki türbe-i Hoca Nasreddin dört tarafı açık iken sonradan damın istinat eylediği sütunların arasını bir kısa duvarla doldurmuşlar”.
Türbenin şimdiki yapısını II. Abdülhamit zamanında Konya Valisi Faik Bey yaptırmıştır. “1. Revnak efza-yi makam-ı Mu’alla-yı Hilafet-i mukaddese-i İslamiyye ve şeref bahşa-yi erike-i saltanat-i azime-i Osmaniye, 2. es-Sultan İbn’es Sultan es-Sultanü’ l-Gazi( Abdülhamid) Han-ı sani efendimiz Hazretlerinin 3. asar-ı mütebarreke-i la-yuhsa-yı şahanelerine ilaveten Hoca Nasreddin merhumun iş bu türbeleri dahi Konya Valisi 4. Atufetlü Faik Bey Efendi Hazretlerinin zaman-ı me’muriyetlerinde bi’t-teberrük tecdiden inşa olunmuştur. 12 Recep Sene 1324” (M. 1906).
Sandukasındaki şahide de şu satırlar yazılıdır.
Haze’l-türbe el-merhum / ila abdü’z-zaif / Nasreddin / ruhuna / fatiha sene:386
5.3.TÜRBEDARLAR-Büyük adamlar öldükten sonra ,diğerlerinde manevi yönden farklı olduğunu belirtmek için,ayarıca yapılan mezarlar türbe denir.Türbeyi açıp,kapayan,ziyaret edenlere rehberlik yapan,temizliğine bakan,başucunda Kur’an-Kerimi okuyan Türbedar adı verilen kişiler görevlenilirdi.Türbedarlara ,türbe sahiplerini kurdukları vakıftan ücret ödenirdi.Eğer ki vakfı yok ise Akşehir’de olduğu gibi camilerde ferraşlık, kayyumluk, Recep, Şaban ve Ramazan aylarından camide tefsir ve Kur’an-Kerimi hatimle okuma gibi görevler verilirdi.
Arşivimizdeki vesikalara göre 19 asrın başlarından itibaren Nasreddin Hoca türbesi, türbedarları ücretlerini Akşehirli Şirvancızade Ömer bin Mehmet Efendi’nın Ulu Cami (Sultan Alaaddin Camii) için kurmuş olduğu vakıflardan almışlardır.
Kaynaklar
• Hacı Nebi’nin soyunu günümüzde Kamil Balcı sürdürmektedir.
• Ankara Kuyudu kadime Arşivi 556 nolu defterdeki kayıt.
• Evliya Çelebi a.g.i.s.16
• Charles Texier”Küçük Asya” c.2,s.390
• Bereketzade İsmail Hakkı Bey “Yad-1 Mazi” s. 254 (Bu hatırat Muharrem Bayar
• tarafından Arap harfleriyle yazılmış aslından çevrilerek “Akşehir Pervasız
• Gazetesinde” 1991 yılında tefrika edilmiştir. Tefrika sayısı 128’dir.
• İhtifalcı Ziya Bey “Bursadan Konya’ya Seyahat.” S.301
• Şahidede yazılı 386 sayısı ters çevrildiğinden Nasreddin Hoca’nın vefat tarihi olan 683 yılı bulunur.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
Gülmece Parkı
Geçmiş yıllarda Akşehir'e uğrayanlar, Nasreddin Hoca Türbesi'nin yakınlarındaki parkta, var olan birkaç ağacın gölgesinde soluklanırlardı. Bir bardak çay, bir yudum soğuk su, göz doyumu için biraz yeşillik beklentisiyle boşuna bakınırlardı etraflarına. Bakımsız, sessiz, taş yığınlarıyla bir garip parktı burası: Kayalı Park.
Günlerden bir gün; ağaçlar dikilmeye, çimler ekilmeye başlandı buraya. Ardından bir havuz, bir çocuk bahçesi, bir kafeterya beliriverdi. Sonra parkın orta yerine birden bire kocaman bir kazan oturdu. Dört metre yüksekliğinde, Altı metre çapındaki bu bakır kazanın öyküsü de ilginç. Ankara'da geleneksel bakırcı ustalarına yaptırıldı. Ankara'dan Akşehir' e gelişi medyatik bir olay oldu. Bu dev kazan, önce Guinnes rekorlar kitabında kendine yer aradı, sonra da gidip, Akşehir'i en merkezi meydanına gelip kondu.
Cümle alem başına toplandı kazanın. Civar köylere, beldelere, kentlere haber salındı: " Durmayın, koşun, gelin! Akşehir'in ortasına bir kazan kondu ki bir bakan bir daha bakmak ister! " Akşehirli yıllardır tutmayan mayayı göle çalmaktan bıkmış olacak ki 40. Nasreddin Hoca Senliği'nde, 5 Temmuz 1999 günü, temsili Nasreddin Hoca Erol Günaydın'ın elinden bu kazana mayayı çaldı ve ertesi gün de yoğurdunu yedi.
Bir yıl boyunca ziyaretçisi eksik olmadı kazanın. Önünde hatıra fotoğrafı çektirenler, hangi gün bir daha yoğurt yiyebileceğiz diyenler. İşte bu kazan, bir gün oradan kalktı yeni parka kondu. "Kazan Doğurdu" öyküsünü bilenler bir de "Kazan Uçtu" öyküsünü anlatmaya başladılar.
Parkta, değişiklikler olmaya devam etti. 41. Nasreddin Hoca Şenliği açılışında dört adet de heykel yerleşti parka. Genç heykeltıraş Cemil Güntepe'nin elinden çıkma.
Ve parkın ne garipliği kaldı, ne sessizliği, ne de kayalı oluşu. Yemyeşil, bakımlı, cıvıl cıvıl insanlarla dolu, bir güler yüzlü mekan halini aldı.
Adına da bundan böyle GÜLMECE PARKI denmeye başladı.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
Ermeni Kilisesi
Kilise, 19. yy.da Ermeni Cemaati’nce yaptırılmıştır.
Tarihi kilisenin yapısı; moloz kesme taş ve tuğla malzeme ile inşa edilmiştir. Batı yönündeki duvarın orta bölümünden, sade ahşap malzemeli, iki kanatlı, dikdörtgen formlu kapıdan, yapının içine girilmektedir. Doğu cephede yarım kubbeli, kemerli apsisi vardır. Bu apsise dik olarak üç sahınlı, altı mermer sütunun taşıdığı kubbe örtülü orta sahını mevcuttur. Giriş cephesi yönünde, giriş sahınında, asma kata çıkmayı sağlayan çift yönde, ahşap müştemilatları yer almaktadır. Pencereleri, her iki katta da basık ve kemerli, farklı ebatlarda taş ve imitasyon taş görünümlü kabartma sıvalı, pencere sövelidir. Taşınmazın ve müştemilatlarının üzeri, kiremit örtülü, kırma çatılıdır. Şu anki durum itibariyle, iç – dış duvarlarda sıvaların döküldüğü, taş malzemeler arasındaki derzlerin bozulduğu, bazı tuğlaların eridiği, duvar içlerindeki sıva dökülmelerinin çeşitli dönemlerde üst üste yapılması nedeniyle, en alt bölümdeki orijinal renkli fresklerin kapatıldığı görülüyor.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
Gazi Mustafa Kemal İlköğretim Okulu
Çimenli Mahallesi, Değirmen Caddesi’nde yer almaktadır.
Yapı, dikdörtgen plana sahip olup, zemin ve bir kat olarak tasarlanmıştır. Etrafı duvarlarla çevrili geniş bir bahçe içerisinde yer alan kagir olarak yapılmış, üzeri kiremit çatı ile örtülü, çatının dört köşesinde akroterler bulunmaktadır. Zemin kat pencereleri sivri kemerli olarak yapılmış ve üst kattakiler ise basık kemerli olarak tasarlanmıştır.
Yapının avluya, okula ve bodruma olan giriş kapısı, çift kanatlı demirden yapılmış olup, üzerinde süslemeler mevcuttur.
Yapının aynı avlunun güneydoğu kısmında XIX. yy.da yapılmış olan kilise binası vardır.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
Taş Medrese
Altunkalem Mahallesi Eski Afyon Caddesi üzerindedir.
Medrese, mescid, türbe, hankâh imaret ve çeşmeden oluşan bir külliye şeklinde inşa edilmiş olmasına rağmen, bugün yalnızca medrese, mescid ve türbe kısmı sağlamdır.
İnşaatında; devşirme malzeme, tuğla ve moloz taşın yanı sıra özellikle minare kürsüsünde ve giriş cephesinin kaplamasında düzgün mermer bloklar kullanılmıştır.
Medrese, doğu – batı doğrultusunda uzanan dikdörtgene yakın bir plan şemasına sahiptir. Ancak giriş cephesinin kuzey – güney ucuna eklenen yapılarla bu plan şeması ters “T” şeklini almıştır. Yapının kuzey duvarının batı ucunda medreseye bitişik olarak inşa edilmiş mescid bulunmaktadır.
Yapı eskiden Darüşşifa olarak kullanılmaktaydı. Açık avlulu, üç eyvanlı plan tipine sahiptir. Yapının galeri kısmını oluşturan alanların kenarlarında öğrenci hücreleri mevcuttur.
Yapı, süsleme malzemesi bakımından çeşitlilik arz eder. Genellikle çini plaka, sırlı tuğla ve devşirme malzeme yoğun olarak kullanılmıştır.
Akşehir belediye Başkanları

Op. Dr. Mustafa BALOĞLU
Akşehir Belediye Başkanı
Özgeçmiş
1967 yılında Akşehir’de dünyaya gelen Baloğlu, İlk, orta ve lise öğrenimini Akşehir’de tamamlayarak, yüksek öğrenimime İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde devam etmiştir.
1989 yılında Tıp Doktoru, 1996 yılında ise dört yıllık Asistan Eğitim Sonucu “ Genel Cerrahi Uzmanlık” unvanını alan Baloğlu, 1997 yılından itibaren Akşehir Devlet Hastanesi’nde doktor ve başhekimlik görevlerini sürdürmüştür.
28 Mart 2004 Yerel Yönetim Seçimleri sonucunda, Akşehir Belediye Başkanı seçilmiştir.
Op. Dr. Mustafa Baloğlu, Evli ve 2 çocuk babasıdır.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Adı Soyadı | Meslek | Başkanlık Yaptığı Tarih |
H.Hakkı Şükrü Ilıcak | Serbest Meslek | 1920-1921 |
Hacı M. Küçük | Tacir | 1921-1925 |
Halis Kılınç | Çiftlik Sahibi Serbest Meslek | 1925-1926 |
Halil Özşarlak | Esnaf(Demirci) | 1926-1932 |
Agâh Yalçın | Memur | 1932-1938 |
Mustafa Şarlak | Fen Memuru | 1938-1946 |
Tacettin Yaltırık | Manifaturacı | 1946-1954 |
Ömer Şeker | Akaryakıt | 1954-1955 Atama |
Ahmetbüyükeren | Esnaf(Demirci) | 1955-1958 |
Rahmi Şirvancı | Tıp Doktoru | 1958-1959 |
Ali Şükrü Ilıcak | Ziraat Teknisyeni | 1959-1960 |
A.Hasan Özer | Kaymakam | 1961-1963 Atama |
H.Şükrü Ilıcak | Avukat | 1963-1965 |
Sadrettin Çakıroğlu | Avukat | 1965-1966 |
Muhittin Demirbaş | Diş Tabibi | 1966-1966 Vekil |
Rahmi Şirvancı | Tıp Doktoru | 1966-1968 |
Cevdet Köksal | Serbest Muhasebeci | 1968-1977 |
Bekir Tüzün | Esnaf(Demirci) | 1977-1977 Vekil |
Vecihi Küçük | Diş Tabibi | 1977-1980 |
Özgen Gökalp | Kaymakam | 1980-1981 Atama |
Yavuz Mete | Kaymakam | 1981-1983 Atama |
A.Gürel Tekelioğlu | Memur | 1983-1984 Atama |
M.Yaşar Cenikoğlu | Zir.Yük.Müh | 1984-1989 |
Ferhan Ballı | Mak.Yük.Müh. | 1989-1999 |
A.Nuri Köksal | Doktor | 1999-2004 |
Akşehir kıyafetleri
Türk giyim ve kuşamını milletimizin uzun tarihi geçmişini, yayıldığı geniş coğrafi alanı, etkileşim halinde olduğu kültürleri ve değiştirdiği inanç sistemlerini göz önünde tutarak değerlendirilmesi gerekir. Çünkü milli giyim kuşam, milli kimliğin bir parçasıdır. (UMAY, G. İstanbul 1986, s.6)
Geleneksel giyim-kuşam örneklerimizin kültür varlıklarımız içinde önemli bir yere sahip olduğu herkesçe bilinmektedir.
Zengin bir medeniyeti yansıtan geleneksel Türk kıyafetlerinin pek çoğu müzelerde korunmakta ve sergilenmektedir. Pek çoğu da evlerimizde saklanmakta veya amacı dışında kullanılmaktadır. Geçmişe ait değerlerimizi nasıl saklayacağımızı, koruyacağımızı ve onları arşivlemeyi yeterince bilemediğimiz için kültür varlıklarımız veya bir parçaları yok olmakta, eskiyip yıpranarak kullanılmaz duruma gelmektedir. (Gündüz, F., Bedük, S., Yıldız, A., “Uşak Atatürk ve Etnografya Müzesinde Bulunan Cepkenlerin İncelenmesi”, 21. Yüzyılın Eşiğinde Uşak Sempozyumu, 2001, s.537-552).
Osmanlı-Türk kültürünün oluşmasında önemli bir yeri olan, Anadolu Selçuklularına başkentlik yapmış Konya’ya yakın bir yerleşim yeri konumundaki Akşehir, verimli toprakları nedeniyle ihracata, dolayısıyla devlet bütçesine katkısı yönünden de önemli bir merkezimiz olmasının yanında giyim-kuşam geleneklerini hala devam ettiren yörelerimizden biridir. (Demiralp, Y., Ankara, 1966, s.1). Müze ve evlerde yapılan incelemeler sonunda işlik-şalvar-cepken üçlü takımının Akşehir geleneksel giyim kuşamını da temsil ettiğini görmekteyiz.
Geleneksel giysi örneklerinin kaynağı olan Akşehir Müzesi ve Akşehir Evlerini bilimsel olarak araştırıp incelemeler yaparak I. Akşehir Sempozyumunda tanıtmak ve giysi çeşitlerinin genel özelliklerini sunmak için bu çalışma hazırlanmıştır.
Konun Tanımı
Bu araştırmanın konusu “ Akşehir Müze ve Evlerinde Bulunan Geleneksel Giysiler” dir. Geleneksel giyimlerimiz her bölgenin iklim, tabiat, ekonomik ve sosyal şartlarına, coğrafi durumuna göre kumaş, model, süsleme yönünden çok farklılıklar göstermiştir. Geleneksel giyimlerimizin özelliklerini ayrıca göçler de etkilemiştir. Bundan dolayı bir müzede o yöreye ait giysilerin bulunduğu gibi başka yörelerin giysileri de bulunabilir. Bunu Akşehir Müze ve Evinde de görmekteyiz. Örneğin her zaman paha biçilemeyen ve oldukça değerli olan bindallı elbiselerimizi Akşehir kadınları tarafından hiç kullanmadığı halde buradaki müzede iki adet görmekteyiz. Akşehir erkek şalvar ve cepkeninde hiç işleme olmamasına karşın müzede ve evde birer takım işlemeli cepken ve şalvar ile üç adet tek cepken bulunmaktadır. İncelemeler sonucunda Akşehir müze ve evlerinde bulunan geleneksel giysilerin çok gösterişli ve ağır giysiler olduğu gözlenmiştir.
Konunun Seçimi ve Önemi
Akşehir merkez ve köylerinde hala geleneksel giysilerin kullanıldığı görülmektedir. Bu değerli kültür mirasları sandıklarda, bohçalarda gereği gibi korunmadan anneden kıza, elden ele geçerek yıpranmakta veya az bir para karşılığında satılarak kaybolmakta, yurt dışına çıkarılmaktadır. Giysilerin bir kısmı da Akşehir müzesine satılmıştır. Günden güne azalarak yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan bu giyim kültürümüzün son örneklerinin araştırılması gereği bu nedenle önemlidir.
Konunun Sınırı
Bu araştırmada “Akşehir Müze ve Evlerinde Bulunan Geleneksel Giysiler” taranmış olup on sekiz adet değişik örnek inceleme kapsamına alınarak sınırlandırılmıştır. İncelenen bu örneklerin altı adedi Akşehir Müze deposundan, dört adedi Akşehir Evinden, sekiz adedi Akşehir’de dükkânı olan antikacıdan elde edilmiştir.
Araştırmanın Amacı
- Akşehir müze ve evlerinde bulunan geleneksel giyimlerimizi fotoğraflarla belgelemek.
- Gözlem fişlerinde bulunan bilgiler doğrultusunda incelemelerde bulunmak, gerekli tespitleri yapmak. (Model, kumaş, kesim, astarlama teknikleri, süsleme özellikleri yönünden).
- Giysilerin üzerinden birebir kalıplarının ve süsleme motiflerini kopyalayarak bir katalog oluşturmak.
- Akşehir yöresi geleneksel giysilerin özelliklerini belgeleyerek gelecek kuşaklara kaynak hazırlamak.
Geleneksel giysilerimizin özünü bozmadan çağdaş modeller hazırlayarak bu yöndeki çalışmaları genişletmektir.
Akşehir Müze ve Evlerinde Bulunan Geleneksel Giysilerimiz
Bilindiği üzere müzelerde bulunan etnografik eserlerin bazıları kazılardan, bazıları hediye edilerek, bazıları satın alınarak, bazıları da diğer büyük müzelerden gönderilerek elde edilmişlerdir. Akşehir Müzesinde yapılan incelemeler sonucunda burada bulunan geleneksel giysiler de hediye edilme, satın alma ve Ankara Etnografya Müzesi tarafından gönderilen örneklerden oluşmaktadır. Bundan dolayı Akşehir Müzesi ve Akşehir Evinde bulunan geleneksel giysilerin Akşehir’e ait olanları olduğu gibi diğer yörelere ait olanları da vardır.
Akşehir Müzesi ve Akşehir Evinde bulunan geleneksel kadın ve erkek giysileri aşağıdaki gibi gruplandırılarak incelenmiştir.
(Barışta, H.,Ö., Ankara, 1997, s. 146)
Başa Bağlananlar
Fes
İpek yazma, pamuklu desenli oyalı yazma
Bedene Giyilenler
İçe giyilenler
Kadın iç giyimleri; göynek, gecelik
Erkek iç giyimleri; göynek, gecelik
Dışa giyilenler
Kadın dış giyimleri; işlik, şalvar, üç etek entari
Erkek dış giyimleri; işlik, şalvar, cepken
Bele bağlananlar
Kadın bel kuşakları, tokalı kemer, önlük
Erkek bel kuşakları, şal kuşak, ipek kuşak
Ayağa giyilenler; motifli yün çorap, yün çarık
Özel amaçlı giyimler; bindallılar, salta, kaftan
Başa giyilenler
Fes; Başa giyilen giyim parçalarına bakıldığında fes ve yazmalar görülmektedir. Fes, bordo veya siyah fötr kumaştan yapılan bir başlık çeşididir. Fesin önü deve boncuğu, mavi nazar boncuğu, çeşitli renkli boncuklar ile arkası ise; renkli bir kumaş banttan sarkıtılan uçları metal pullu, cıngıllı denilen zincirlerle ve kırmızı, mavi, beyaz boncuklarla süslenmiştir.
Yazma; Özel günlerde, kına gecesi, düğünlerde uçları püsküllü ipek, günlük giyimlerde renkli desenli, kenarları oyalı yazmalar örtülmüştür.
Bedene giyilenler
İçe giyilenler
Kadın iç giyimleri
Göynek; Çok bükümlü ham ipek veya pamuk iplikten el tezgahlarında dokunan ve kıvratma denilen kumaşlardan hazırlanan iç giysisidir. (Umay, G., İstanbul, 1986, s.8). Beden ve kol kesimi düz kesimlidir. Uzun kollu ve kol ağzı boldur. Önü bazılarında göğse, bazılarında bele kadar yırtmaçlıdır. “ O” yakalı, yaka oyuntusuna 1,5-2 cm genişliğinde dik yaka çalışılmıştır. Ön yırtmacı ve kol ağızları iğne oyası ile süslenmiştir.
Kadın geceliği ise yine kıvratma kumaştandır. Düz kol ve düz beden kesimlidir. Kol boyu uzun ve kol ağzı geniştir. Göynekte olduğu gibi “O” yaka oyuntulu ve dik yakalıdır. Önü göğse kadar yırtmaçlıdır. Ek yerleri mavi bordürlüdür. Tüm dikişleri makine dikişi ile birleştirilmiştir. Yırtmaç kenarı, kol ağızları iğne oyası ile süslüdür.
Erkek iç giyimleri
Göynek; Kadın göyneğinin aynı özelliklerini taşımaktadır. Makine dikişi ile parçalar birleştirilmiştir.
Erkek geceliği; Bordo renkli “bürde” denilen yerel dokuma kumaştan dikilmiştir. Geceliğin sağ arka ve ön kup dikişine eteğe bolluk vermesi düşünülerek üçgen peş yerleştirilmiştir. Düz beden kesimli, düz kolludur. Kol altlarına üçgen kuş parçaları dikilerek kolun rahat hareketi sağlanmıştır. Önü yırtmaçlı, yakası dik yakalıdır. Yırtmaç kenarlarına renkli ipliklerle süslemeler yapılmıştır. Boyu uzun ve etek ucu geniştir.
Dışa giyilenler
Kadın dış giyimleri
Akşehir Müze ve Evlerinde incelenen örneklerden kadın giyim eşyalarının çok çeşitlilik gösterdiği saptanmıştır. Bunlar; işlik, şalvar, üç etek entari, bindallılardır.
İşlik- şalvar; Pamuklu veya ipekli gibi çeşitli kumaşlardan yapılan iki paçalı giysi çeşididir. İşliğin yakası köşeli olup kare yakalıdır. Önü kruvaze kapamalı, kruvaze parçası aşağı doğru geniştir. Ön kapaması üç adet birit ilik ve düğme ile sağlanmıştır. Beden ve kol kesimi düz uzun kol ve düz beden kesimlidir. Kol ağızları 1-2 cm genişliğinde bir bant ile pilili olarak daraltılmıştır. Bilekte yırtmaç bırakılmış olup bir düğme ve ilik ile kol ağzı kapanması sağlanmıştır. Kol altları kuşludur. Boyları, belden biraz uzun giysilerdir. İçleri ince pamuklu astarlık bez veya Amerikan ile astarlanmıştır. Tüm parçalar makine dikişi ile birleştirilerek giysi tamamlanmıştır. İşliklere süsleme yapılmamıştır.
Şalvarlar oldukça geniş ende ve giyecek kişinin boy uzunluğuna göre hazırlanan dikdörtgen biçiminde beli ön ve arka ortadan uçkur için yırtmaçlı, belleri uçkurlu ve yanları dikişten açılan cepli, paçaları düz, oyuntusuz geniş ve kumaş katı ağları olan geleneksel giysi çeşitlerinden birisidir. İçi pamuklu astarlık bez veya ince Amerikan ile astarlanmıştır. Şalvarlara da süsleme yapılmamıştır.
Fotoğrafı görülen işlik şalvar örneği sarı brokar kumaştan çalışılmıştır. Yörede “Entari” diye anılmaktadır. Bunlardan başka bordo-krem çizgili kutnu takım, pembe gül desenli ipek takım, lacivert, kırmızı, yeşil desenli, yöredeki adı “şal örneği” olan takım, pembe kadife takım, kırmızı tafta yanar-döner takım vardır. Yöredeki adı “şip” tır. Takımların 20.y.y.’a ait olduğu sanılmaktadır.
Üç etek entariler; Kadife, atlas, seraser, bindallı gibi işlemeli kadife yanında çizgili kumaştan da dikilirdi. Ağır kumaşlardan hazırlananlar düğün törenlerinde giyilirdi. (Umay, G., İstanbul, 1986, s.12). Akşehir Müze ve evlerinde incelenen entari örnekleri, sarı, kırmızı, siyah çizgili ve desenli kutnu, kırmızı, krem çizgili kutnu, ince yünlü ve ipek kumaşlardan yapılan, boyu uzun, uzun kollu elbise çeşididir. Düz beden ve düz kol kesimlidir. Bazılarının da kol ağızları şekillidir. Önü açıktır. Belde bir noktadan başlayıp etek ucunda genişleyen üçgen peş bulunmaktadır. Arkası kapalı ve düzdür. Tüm parçaları makine dikişi ile birleştirilerek, kırmızı desenli pamuklu kumaş veya ince Amerikan ile astarlanmıştır. Entarilerde süsleme yoktur.
Erkek dış giyimleri
Akşehir Müze ve evlerinde incelenen örneklerde erkek dış giyim parçalarına da rastlanılmıştır. Bunlar, işlik, şalvar, cepkenlerdir.
İşlikler; Sarı, kırmızı, siyah, yeşil çizgili kutnu veya siyah, kahverengi pamuklu kumaştan yapılan bir tür üst giyimdir. Kesim ve dikim teknikleri, astarlamaları kadın işliği ile aynı olup boyutları ve kapama yönü farklıdır. Başka bir farkı da sağ önde bele yakın aplike cebinin olmasıdır.
Şalvar; incelenen örneklerde erkek şalvarlarının kadın şalvarlarından oldukça farklı olduğu görülmektedir. Bir tür pantolon olan şalvar, yünlü veya keten kumaştan çalışılmış, ağı oldukça geniş ve yüksek, beli uçkurlu, paçaları dar olup yan dikişlerde, belden biraz aşağıda dikişten açılan cepler bulunmaktadır. Ağa genişlik vermek için belde dar, ağda daha geniş olan peşler yerleştirilmiştir. Astarsızdır. Kullanılacak yere göre düz, sade veya işlemelidir.
Cepken; Gömlek entari gibi giyimlerin üzerine giyilen, boyu beden ile bel arasında değişebilen, çuha, bez, atlas kadife kumaşlardan dikilen, üzeri işlemeli ve kapamasız olan, kadın ve erkek tarafından kullanılan bir üst giyim eşyasıdır. (Gündüz, F., Bedük, S., Yıldız, A. “ Uşak Atatürk ve Etnografya Müzesinde Bulunan Cepkenlerin İncelenmesi”, 21. Yüzyılın Eşiğinde Uşak Sempozyumu, 2001 s.537-552).
Akşehir Müze ve evlerinde incelenen cepken örnekleri kesim teknikleri ve süslemeleri yönünden farklılıklar göstermektedir. Çoğu cepkenler kadife ve yün çuha kumaştan dikilmiş olup düz beden ve düz kol kesimlidir. Kol altına rahat hareketi sağlamak amacıyla üçgen kuş parçaları yerleştirilmiştir. “O” yaka kesimli olup oyuntuya çeşitli genişlikte dik yaka çalışılarak üzerine işleme yapılmıştır. Cepkenlerin tüm parçaları makine dikişi ile dikilerek Amerikan veya renkli, pamuklu astarlık bezler ile astarlanmıştır. Bir örnek “V” yaka kesimli, ön etek ucu yuvarlak, yuvarlak takma kollu, boyu kısa ve astarsızdır. Ön etek, arka ortası ve kolları, siyah kumaş kapama (aplike) yapılarak üzeri sim kordonlarla süslenmiştir.
Cepkenlerin süslenmesinde ince metal kordonlar, ince, renkli şeritler, pul, tırtıl kullanılmıştır. Motiflerin şekline göre kordonlar kordon tutturma iğnesi tekniği ile tutturularak süslemeleri yapılmıştır. Bir örneği de kolsuz ve önü dilimli ve zengin süslemelidir. Süsleme motifleri konusu bitkisel, geometrik, nesnelidir. Cepkenlerin 20.y.y.’a ait olduğu sanılmaktadır.
Bele bağlananlar; Akşehir Müze ve Evlerinde incelenen örneklerde bele bağlanan çeşitli kuşaklar tespit edilmiştir.
Kadın bel kuşakları; Şalvar ile üç etek entarilerinin üzerine altın ve gümüşten yapılan, tokası oldukça abartılı süslü kemerler kullanılmışlardır.
Ayrıca günlük giydikleri giyimlerin bellerine üçgen kuşak bağlamışlardır. Kuşak kumaşının üst üste gelen kenarların bir tarafı dikilerek üçgen halde iki ucu bele bağlandıktan sonra bu önlük torba şeklinde kullanılmıştır.
Erkek bel kuşakları; Şal kuşak denilen, mor, bordo, lacivert, siyah şal desenleri olan, biraz kalın kumaştan yapılan kuşaktır. Erkekler bu kuşakları işlik ve şalvarın üzerine, bellerine oldukça geniş sararak kullanmışlardır.
İpek kuşak ise; damadın düğünde beline sararak kullandığı, düğünden sonra damatlık hevesi geçinceye kadar boynuna doladığı yeşil, sarı, kırmızı çizgili ipek bir kuşaktır. Kuşağın ucuna agraf dikilir. Bele dolandıktan sonra bel genişliğinde birite tutturulur.
Ayağa giyilenler; Akşehir Müze ve evlerinde bulunan ve ayağa giyilen örneklerin desenli yün çorap ile yün çarık olduğu saptanmıştır. Eğrilmiş yünden örülen çoraplara desenler işlenmiştir. Sokağa çıkarken ayağa siyah kıl ve yünden yapılan çarıklar giyilmiştir.
Özel amaçlı giysiler; Bu grubu bindallılar, salta ve kaftanlar oluşturmaktadır.
Bindallılar; Müzelerin zengin ve gösterişli kıyafeti olan bindallının iki örneği Akşehir Müzesinde bulunmaktadır. Bordo bindallı Akşehir Müzesine 14.10.1969 tarihinde Eren Aryal adlı kişiden satın alınarak gelmiştir. Lacivert bindallı ise Ankara Etnografya Müzesinden gönderilmiştir.
Bindallıda bordo kadife kumaş, Amerikan astar, sarı sim kordon, sarı tırtıl kullanılmıştır. “O” yaka oyuntusu, 0.5 cm biye ile temizlenmiş olup ön yırtmacı üç adet çıt çıt ile kapanmaktadır. Boyu yere kadardır. Arka etek kesimi ön etek kesiminden daha uzun ve ovaldir. Düz beden, düz kol kesimlidir. Yan dikişlere eteğe bolluk vermek amacı ile üçgen peşler yerleştirilmiştir. Etek ucuna tersinden 5 cm genişliğinde kalın bir parça çırpma dikişi ile tutturulmuştur. Bindallının süslemesi dival tekniği yani sim sarmadır. Giysinin her yeri işlemelidir. (Bedük, S. Yüksek Lisans Tezi).
Salta; Bir çeşit cepken demektir. (Müze envanterlerinde salta adıyla geçmektedir). Bele oturan, boyu diz altında önü açık bir ceket görünümündedir. Bordo kadife kumaştan dikilmiş olan salta kumaşla astarlanmış ve simli düz şerit, sim kordon ile süslenmiştir. Boyu diz altına kadardır. Önden açık arkası kapalıdır. Ön etek köşeleri sim kordonlarla süslenmiştir.
Kaftanlar: Boyu ve kolu uzun, bol kesimli çeşitli tekniklerle süslenen üst giysileridir. Antikacıdan elde edilen kaftan siyah ipek olup renkli ipliklerle yaka etrafı, kol, etek, yırtmaçları nakışlarla süslenmiştir.
Sarı ipek kaftan ise, astar ile motifli sırınarak süslenmiştir. Boyu uzun, bol, düz kol ve düz beden kesimlidir.
Sonuç ve Öneriler
Akşehir Müze ve Evlerinde bulunan geleneksel giysiler incelenmeye çalışılmıştır. Bu araştırmada, müzeden incelenen örneklerde envanter bilgilerinden, evlerde incelenen örneklerde ise kaynak kişilerden öğrenilen bilgiler doğrultusunda bu giysilerin fes, yazma, göynek, kadın geceliği, erkek geceliği, kadın işliği, erkek işliği, kadın şalvarı, erkek şalvarı, kadın üç etek entarisi, erkek cepkeni, tokalı kemer, ipek kuşak, çarık, bindallı, salta, kaftan örneklerinden birer adet olmak üzere on sekiz adet örneğin yapılan incelemeler doğrultusunda kesim teknikleri dikim teknikleri, kullanılan kumaş ve astar, süslemelerinde kullanılan malzeme, süsleme teknikleri, hangi yüzyıla ait oldukları tespit edilmeye çalışılmıştır.
Feslerde siyah çuha kumaş, süslemelerinde çeşitli boncuklar, metal cıngıllar kullanılmıştır. Bunların üzerine ipek veya pamuklu yazmaların örtüldüğü görülmüştür.
Göyneklerde ve geceliklerde kıvratma kumaş kullanılmıştır. “O” yaka kesimli, önü yırtmaçlı, düz kol ve düz beden kesimli ve boyu diz altında olan çok sayıda göynek ve gecelik örneği bulunmaktadır. Bu da bize bu giysilerin ve kumaşlarının sevilerek kullanıldığını göstermektedir.
İşlik, şalvar takımlardan çok sayıda örneklere ulaşılmıştır. Bunlardan “Entari” denilen sarı brokar takım, kadife takım, şip denilen tafta veya parlak kumaştan yapılan takım, “şal örneği” takım, ipek takım, bordo- krem çizgili kutnu takım incelenmiştir. Kesim teknikleri hepsinde düz kol, düz beden, uzun kol, kol altı kuşlu, kruvaze kapama, birit ilik-düğme ile kapama görüldüğüne göre en çok bu model takımların kullanıldığı sonucuna varılabilir.
Kadın şalvarlarının tümünün düz, dikdörtgen görünümlü, uçkurluk, geniş ve düz ağ kesimli aynı zamanda astarlı olduğu görülmüştür. Erkek şalvarlarında ise dar paça, geniş ağ, yanlarda dikişten açılan cepler çok kullanılmıştır.
Üç etek entariler yünlü, kutnu, sevai denilen telli işlemeli ipek kumaşlardan yapılmışlardır. En önemli özellikleri önlerinde peş, yanlarında yırtmaç, boydan boya önü açık, uzun kollu, kimi kollarda kol ağızları şekilli, kol altları kuşlu, düz beden ve düz kol kesimleri olan ve yörede daha çok Yörüklerin giydiği söylenilen giysilerdir. Rahat ve güzel görünümlü olmalarından dolayı tercih edilmiş olduğu kanısına varılmıştır.
Giysi astarlarında daha çok Amerikan ve renkli ince astarlık pamuklu bez tercih edilmiştir.
Süsleme konularında bitkisel, geometrik ve nesneli bezeme çok kullanılmıştır.
Süsleme malzemelerinde, simli kordonlar, renkli iplik, ince şeritler, pul, tırtıl tercih edilmiştir. Teknik olarak kordon tutturma iğnesi, dival tekniği kullanılmıştır.
Ayaklarına özenle hazırladıkları yün çorap ile yün ve kıldan yapılan çarıklar giymişlerdir.
Bu kadar giysi örnekleri yalnız bir müze ve birkaç evde bulunduğuna göre yurdun her köşesindeki müze ve evlerde daha nice güzel ve değerli giysilerin olduğu düşünülürse Kız Meslek Liselerine, Halk Eğitim Merkezlerine, Olgunlaşma Enstitülerine çok iş düşmektedir.
Bu giysilerin özünü bozmadan motif, süsleme tekniği ve kesimlerinden yararlanılarak özgün giysiler yapılmalı ve bu çalışmaların devamı için teşvik edilmelidir. Giyim kültürümüzü, ananelerimizi korumak, bunları belgeleyerek gelecek kuşaklara aktarmak hepimizin görevi olmalıdır. Giyim kültürümüzü yansıtan bu giysilerin bazı yörelerimizde hala kullanıldığını görmekteyiz. Kültür Bakanlığı’nın da bu konuya daha duyarlı davranması ve teşvik edici seminerler vb. gibi kurslar düzenleyerek konuya daha derinlik kazandırması, gelecek kuşaklara kaynak ve giyim kültürümüzü tanıtmak nedeniyle giyim katoloğu oluşturması yönünden gerekliliği ortaya çıkmıştır.
Akşehir'de Halıcılık

Halıcılık Akşehir için çok önemli. Evlere kurulan tezgahlarda duygularını ilmek ilmek halıya nakış yapan Akşehir kadınlarını, Halıcılık Atölyesi kurarak bir araya getirenler ne de iyi etmişler. Dünyanın dört bir köşesinden gelen siparişlere yetişemez olmuş Akşehir’in becerikli parmakları…
Bir halı için yıllarını tezgah önünde geçiren genç kız ve kadınların sabırları kokuyor her dokunan halı. Bundandır dünyada ünlü oluşu, bundandır dünyanın her köşesinden gelen bunca istek…
Birbirinden güzel renklerin arasına duyguların karıştığı o tıkırtılı tezgâhların arasında başka bir dünyanın insanı oluverirsiniz…
Burası Akşehir

Ayın altında
Kağnılar gidiyordu
Akşehir üstünden Afyon'a doğru.
“Ayın altında kağnılar gidiyordu.
Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru.
Toprak öyle bitip tükenmez,
dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişmeyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleriyle.
Ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öksüzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık, kısacıktılar,
ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında
ve ayakları altından akan
toprak,
toprak
ve topraktı.”
Burası Anadolu’dur.
Burası Anadolu’nun binlerce kalbinden biridir.
Burası Sultan Dağı’nın eteğinde kurulu Ulusal Kurtuluşun Tarihi’nin yazıldığı şehirdir.
Burası Akşehir’dir.
Ve bu bereketli topraklar, tarihinde yaşamadığı kadar işgal güçlerinin postalları altında acıların en büyüğünü yaşıyordu.
Ve bu bereketli toprakları kanlı bankerler pazarında düşmana satanların telaşını,
ateşi ve ihaneti görenlerin, köle olmamak için, bağımsızlık için dövüşenlerin yurdun her yanında yükselen gazabı, sıkılan yumrukları karşısında can derdine düşürenlerin şehridir. Burası Akşehir’dir.
Ulusal Kurtuluşumuzun Büyük Önderi Başkomutan Mustafa Kemal’in 20 Ağustos 1922'de kalkıp Ankara'dan geldiği ve 26 Ağustos 1922 Cumartesi sabahı büyük bir gizlilikle sürdürdüğü Büyük Taarruz Kararının verildiği ve hazırlıklarının yapılıp bereketli toprakların acılarını dindiren şehirdir. Burası Akşehir’dir.
Ve burası;
Gülmecenin başkenti,
dünyanın tanıdığı ama bizim unuttuğumuz bir değer,
gülmecenin büyük ustası: Nasreddin Hoca yurdudur.
Belde, Mahalle ve Köyleri
Beldeleri
Adsız
Altuntaş
Ortaköy
Çakıllar
Karahüyük
Yazla
Reis
Engilli
Doğrugöz
Gölçayır
Atakent
Mahalleleri
Altunkalem Mahallesi
Anıt Mahallesi
Ahicelal Mahallesi
Çay Mahallesi
Çimenli Mahallesi
Eskikale Mahallesi
İstasyon Mahallesi
Kızılca Mahallesi
Kileci Mahallesi
Kuşçu Mahallesi
Kozağaç Mahallesi
Kuruçay Mahallesi
Meydan Mahallesi
Nasreddin Mahallesi
Selçuk Mahallesi
Seyran Mahallesi
Gazi Mahallesi
Yarenler Mahallesi
Yeni Mahalle
Yıldırım Mahallesi
Tipi Mahallesi
Köyleri
Alanyurt
Bozlağan
Cankurtaran
Değirmenköy
Çamlı
Çimendere
Değirmenköyü
Gedil
Gözpınarı
Ilıcak
Karabulut
Ortaca
Saray
Savaş
Sorkun
Söğütlü
Ulupınar
Üçhüyük
Tekke
Tipi
Yaşarlar
Yaylabelen
Yenköy